Newsweek Dergisi, geniş çaplı bir ankete dayanarak “Tüm Zamanların En İyi 100 Kitabı” nı duyurmuş.
Elbette İngilizce yazılan ya da İngilizceye çevrilen eserler girebilmiş bu sıralamaya.
Tolstoy’un büyük yapıtı Savaş ve Barış “Tüm Zamanların En İyi Kitabı” seçilmiş.
Bu anket 21. Yüzyıl’da ABD’de yapıldığı halde, birinci sırayı 19. Yüzyıl’da doğmuş olan bir Rus yazarın alması ilginç değil mi?
Bu nasıl bir edebiyat gücüdür ki çağları, okyanusları, kültür farklılıklarını, milliyetçilikleri aşıyor ve dünya edebiyatının tahtına kuruluyor.
Bu çağın Amerikalı okurları, kendilerine yabancı gelen, doğru dürüst telaffuz edemedikleri Rus isimleriyle dolu ve 19. Yüzyıl Rus Çarlığı’ndaki hayatı anlatan bir yazarı, kendi yazarlarına tercih ediyorlar.
Harika bir şey!
O Tolstoy ki Nobel Edebiyat Ödülü’ne birkaç yıl üst üste aday gösterildiği halde, jüri tarafından beğenilmemiş ve ödüle layık bulunmamıştı.
Şimdi evrensel edebiyat cumhuriyetinin tepesinde oturuyor.
***
Tolstoy yaşadığı çağda, düşünceleri ve davranışlarıyla çok tepki çekmiş birisiydi.
Bir kont olarak doğduğu halde, uçsuz bucaksız topraklarını ve çiftliğini fakir Rus mujiklerine dağıtmış. ömrünün son yıllarında onlar kadar yoksul yaşama yolunu seçmişti.
Üstündeki kaba çul giysileri kendisi dikiyordu.
Ağzına et koymuyordu.
Bir gün öğle yemeğine kendisi gibi vejetaryen arkadaşlarını davet etmişti. İçlerinde yalnız birisi et yiyordu. Bahçede kurulan masada herkesin yiyeceği gelmiş, o kişininki gelmemişti.
Adam “Benim yemeğim nerede?” diye sorunca Tolstoy “İşte burada. Al ye!” diyerek, masanın ayağına bağlı olan canlı tavuğu göstermişti.
***
Her büyük sanatçı gibi aşırılıkları olan bir adamdı Kont Tolstoy.
Kendisini değil, dünyayı kurtarmaya uğraşıyordu. Ömrünün son yıllarında, dünya edebiyatının en büyük isimlerini sahtekârlık yapmakla suçlamış, insanoğluna yararı dokunmayan her türlü eseri çöp tenekesine atmak gerektiğini savunmuştu.
Osmanlı-Sırp harbinde Dostoyevski’nin başını çektiği Slav milliyetçileri korkunç hamasi yazılarla Osmanlı’yı kan içici olarak gösterirken Tolstoy tek başına bu görüşlerin ve koskoca Rusya’nın karşısına dikilmişti.
***
Tolstoy’un en büyük derdi karısıydı. Bir türlü anlaşamazlar, sürekli kavga ederlerdi.
Zaten ölümü de karısından kaçarken hastalanıp yatağa düştüğü bir tenha istasyonda oldu.
Dostoyevski Tolstoy’dan önce ölmüştü ve genç karısı Anna, cenaze töreninde bir daha evlenip evlenmeyeceğini soranlara şu cevabı vermişti:
“Dostoyevski öldü, Tolstoy da çok yaşlı. Bu dünyada evlenilecek başka erkek var mı ki!”
Anna bu cevabı verdiğinde kırk yaşında bile yoktu.
Hepsinin toprağı bol olsun!
alinti
Elbette İngilizce yazılan ya da İngilizceye çevrilen eserler girebilmiş bu sıralamaya.
Tolstoy’un büyük yapıtı Savaş ve Barış “Tüm Zamanların En İyi Kitabı” seçilmiş.
Bu anket 21. Yüzyıl’da ABD’de yapıldığı halde, birinci sırayı 19. Yüzyıl’da doğmuş olan bir Rus yazarın alması ilginç değil mi?
Bu nasıl bir edebiyat gücüdür ki çağları, okyanusları, kültür farklılıklarını, milliyetçilikleri aşıyor ve dünya edebiyatının tahtına kuruluyor.
Bu çağın Amerikalı okurları, kendilerine yabancı gelen, doğru dürüst telaffuz edemedikleri Rus isimleriyle dolu ve 19. Yüzyıl Rus Çarlığı’ndaki hayatı anlatan bir yazarı, kendi yazarlarına tercih ediyorlar.
Harika bir şey!
O Tolstoy ki Nobel Edebiyat Ödülü’ne birkaç yıl üst üste aday gösterildiği halde, jüri tarafından beğenilmemiş ve ödüle layık bulunmamıştı.
Şimdi evrensel edebiyat cumhuriyetinin tepesinde oturuyor.
***
Tolstoy yaşadığı çağda, düşünceleri ve davranışlarıyla çok tepki çekmiş birisiydi.
Bir kont olarak doğduğu halde, uçsuz bucaksız topraklarını ve çiftliğini fakir Rus mujiklerine dağıtmış. ömrünün son yıllarında onlar kadar yoksul yaşama yolunu seçmişti.
Üstündeki kaba çul giysileri kendisi dikiyordu.
Ağzına et koymuyordu.
Bir gün öğle yemeğine kendisi gibi vejetaryen arkadaşlarını davet etmişti. İçlerinde yalnız birisi et yiyordu. Bahçede kurulan masada herkesin yiyeceği gelmiş, o kişininki gelmemişti.
Adam “Benim yemeğim nerede?” diye sorunca Tolstoy “İşte burada. Al ye!” diyerek, masanın ayağına bağlı olan canlı tavuğu göstermişti.
***
Her büyük sanatçı gibi aşırılıkları olan bir adamdı Kont Tolstoy.
Kendisini değil, dünyayı kurtarmaya uğraşıyordu. Ömrünün son yıllarında, dünya edebiyatının en büyük isimlerini sahtekârlık yapmakla suçlamış, insanoğluna yararı dokunmayan her türlü eseri çöp tenekesine atmak gerektiğini savunmuştu.
Osmanlı-Sırp harbinde Dostoyevski’nin başını çektiği Slav milliyetçileri korkunç hamasi yazılarla Osmanlı’yı kan içici olarak gösterirken Tolstoy tek başına bu görüşlerin ve koskoca Rusya’nın karşısına dikilmişti.
***
Tolstoy’un en büyük derdi karısıydı. Bir türlü anlaşamazlar, sürekli kavga ederlerdi.
Zaten ölümü de karısından kaçarken hastalanıp yatağa düştüğü bir tenha istasyonda oldu.
Dostoyevski Tolstoy’dan önce ölmüştü ve genç karısı Anna, cenaze töreninde bir daha evlenip evlenmeyeceğini soranlara şu cevabı vermişti:
“Dostoyevski öldü, Tolstoy da çok yaşlı. Bu dünyada evlenilecek başka erkek var mı ki!”
Anna bu cevabı verdiğinde kırk yaşında bile yoktu.
Hepsinin toprağı bol olsun!
alinti