Osmanlı Devleti zamanında bir delikanlı bir genç kıza sevdalanır. Fakat o zaman ki aile terbiyesi ve hayâ kavramı en olgun dönemini yaşadığından, delikanlı sevdasını ifşa edemez. Delikanlı yemek ve içmekten kesilir. Baba ve anne bu duruma çok üzülür. Delikanlıyı tabibe götürmek isterler ama o bunu istemez. Çünkü dert tabiplik değildir.
Derken baba o beldenin saygın bir âlimine bu meseleyi açar. Bu üstad eve gider delikanlıyı baştan aşağı süzer. Aslında meseleyi baştan çözer. Teşhisle beraber tedavi etmek için delikanlının nabzını kontrol eder. Nabız çok düşük atar.
Bu büyük üstad delikanlının babasından bu beldeyi çok iyi bilen birini ister. Beldeyi iyi bilen bir zat gelir ve üstad delikanlının nabzını tutar. Ardından gelen şahsa döner beldenin sokaklarını isim isim saymasını söyler. Sokaklar sanki gül bahçesidir. Derken söz Lale Sokağa gelir. Lale Sokak dendiğinde delikanlının nabızları yükselir. Üstad burada dur der. Sıra o sokağı tanıyan birisini bulmaya gelir. Babadan o sokağı tanıyan biri istenir ve o zat gelir. Sokakta ki evler ismen sayılmaya başlanır. Üstadın eli yine delikanlının nabzındadır. Selahaddin Efendi’nin evi dendiğinde delikanlının nabzı bir daha yükselir. Üstad “Burada dur.” der. Ve babaya der ki: “Bu hane sakinlerini tanıyan birini getirin”. Haneyi tanıyan bir zat gelir ve başlar aile bireylerini saymaya. O hanede yaşayan Zeynep adlı kızın ismi zikredildiğinde delikanlının nabzı pik yapar. Teşhis ve tedavi gerçekleşmiştir. Üstad babaya döner ve ''Oğlunuz Lale Sokak’ ta Zeynep adlı bir hanım kıza sevdalıdır, şifası ise izdivacıdır.” der.[b]