Arabam, bir kaç defa tekleyip istop etmiş ve beni bilmediğim bu yerlerde yüz üstü bırakmıştı. Aniden yağmaya başlayan kar, ön camı tamamen örttüğü için, dışarısı ancak yan camlardan görülebiliyordu.
Kışın henüz başında olmamıza rağmen havanın güneşli olmasına aldanmış, üstelik de anayoldaki trafiğin yoğunluğundan kaçmak için bu dar yola girmiştim. Kısacası dağ başında kalakalmıştım.
Soğuktan ayaklarımın uyuştuğunu hissediyor ve birbirine vuran dişlerimin takırtısını duyuyordum.
Mutlaka bir yere sığınmalıydım...
Arabadan inip çevreye baktım. Tipi halinde yağan kardan gözlerimi zorlukla açabilmeme rağmen, ilerideki ağaçların arasında bir kaç evin bulunduğunu fark ediyordum. Rahat bir nefes aldım ve en yakındakine gidip kapıyı çaldım.
Karşıma çıkan çocuk, beni baştan aşağıya süzerek:
- Baba!.. diye bağırdı. Bir amca geldi.
Kalınca bir erkek sesi:
- Buyursun!.. diye cevap verdi. Girsin içeri.
İçeri süzülüp kapıyı örttüm. Genişçe bir hol gibiydi burası. İçerdekiler, bir yatağın başında toplanmıştı. Yatakta da yaşlı bir kadın vardı.
Beklenmeyen bir misafir olduğum için, durumumu açıklamak gereğini duymuştum. Onlara, buralara ilk defa geldiğimi ve arabamın bozulduğunu söyleyecektim.
Selam verdikten sonra:
- Uzaklardan geliyorum, dedim. Arabam da...
Sözüm yarım kalmıştı. Yaşlı kadın, binbir güçlükle doğrularak:
- Sensin!.. diye atıldı. Sensin değil mi? Biliyordum geleceğini, çok iyi biliyordum!..
Kadının sözlerinden bir şey anlamamıştım. Baş ucunda duran biri yanıma sokularak:
- Seni oğluna benzetmiş olmalı, dedi. Almanya'da bir yabancı kadınla evlenmişti. Yıllar yılı mektup bile yazmadı.
Yaşlı kadın, bana doğru bakarak:
- Evet sensin!.. diye tekrarlıyordu. Nihayet geldin demek!..
Yavaşça yanına gidip elini öptüm. Yemenisinin içindeki nurlu yüzü, perde indiği belli olan gözlerinden akan yaşlarla ıslanmıştı.
Titreyen ellerini yüzümde dolaştırırken:
- Evet benim!.. dedim. Geldim tabii ki!..
O evde kaldığım süre içinde, yaşlı kadına Almanya'daki hayali işlerimden, kendisi gibi hamarat olan gelininden ve torunlarından bahsettim. Arada bir dalıp dalp gidiyor ve kendine geldiğinde, onunla konuşmamı istiyordu.
Yaşlı kadın, ertesi akşam vefat etti. Onu köyün dışındaki kabristana defnettik.
Mezarlıktan ayrılırken hava açmıştı. Arabam da bir defada çalıştı... (alinmistir)
Kışın henüz başında olmamıza rağmen havanın güneşli olmasına aldanmış, üstelik de anayoldaki trafiğin yoğunluğundan kaçmak için bu dar yola girmiştim. Kısacası dağ başında kalakalmıştım.
Soğuktan ayaklarımın uyuştuğunu hissediyor ve birbirine vuran dişlerimin takırtısını duyuyordum.
Mutlaka bir yere sığınmalıydım...
Arabadan inip çevreye baktım. Tipi halinde yağan kardan gözlerimi zorlukla açabilmeme rağmen, ilerideki ağaçların arasında bir kaç evin bulunduğunu fark ediyordum. Rahat bir nefes aldım ve en yakındakine gidip kapıyı çaldım.
Karşıma çıkan çocuk, beni baştan aşağıya süzerek:
- Baba!.. diye bağırdı. Bir amca geldi.
Kalınca bir erkek sesi:
- Buyursun!.. diye cevap verdi. Girsin içeri.
İçeri süzülüp kapıyı örttüm. Genişçe bir hol gibiydi burası. İçerdekiler, bir yatağın başında toplanmıştı. Yatakta da yaşlı bir kadın vardı.
Beklenmeyen bir misafir olduğum için, durumumu açıklamak gereğini duymuştum. Onlara, buralara ilk defa geldiğimi ve arabamın bozulduğunu söyleyecektim.
Selam verdikten sonra:
- Uzaklardan geliyorum, dedim. Arabam da...
Sözüm yarım kalmıştı. Yaşlı kadın, binbir güçlükle doğrularak:
- Sensin!.. diye atıldı. Sensin değil mi? Biliyordum geleceğini, çok iyi biliyordum!..
Kadının sözlerinden bir şey anlamamıştım. Baş ucunda duran biri yanıma sokularak:
- Seni oğluna benzetmiş olmalı, dedi. Almanya'da bir yabancı kadınla evlenmişti. Yıllar yılı mektup bile yazmadı.
Yaşlı kadın, bana doğru bakarak:
- Evet sensin!.. diye tekrarlıyordu. Nihayet geldin demek!..
Yavaşça yanına gidip elini öptüm. Yemenisinin içindeki nurlu yüzü, perde indiği belli olan gözlerinden akan yaşlarla ıslanmıştı.
Titreyen ellerini yüzümde dolaştırırken:
- Evet benim!.. dedim. Geldim tabii ki!..
O evde kaldığım süre içinde, yaşlı kadına Almanya'daki hayali işlerimden, kendisi gibi hamarat olan gelininden ve torunlarından bahsettim. Arada bir dalıp dalp gidiyor ve kendine geldiğinde, onunla konuşmamı istiyordu.
Yaşlı kadın, ertesi akşam vefat etti. Onu köyün dışındaki kabristana defnettik.
Mezarlıktan ayrılırken hava açmıştı. Arabam da bir defada çalıştı... (alinmistir)