Yolladığınız name hasretlerin sağında
En kutsal sanatıyla yazıldı öğretmenim
Sade doğunun değil diyarımın ağında
Sallanan sefaletler kazıldı öğretmenim....
Herkese Doğu’nun köylerinin birinden merhaba! Bendeniz o köyde öğretmenim… Asker öğretmen! Branşım Fen ve Teknoloji… Bahsettiğim köy ise Ardahan’ın köylerinden Çobanköy.
Okuluyla, camisiyle, muhtarıyla, köylüsüyle, öğrencisiyle… Anlayacağınız her şeyiyle! Eh meslek öğretmenlikse, özellikle okulu ile…
Okul deyip geçmeyin… Büyük yerlerde, belki kimsenin yerini bile ezberlemediği ilköğretim okulları, köylerde, hele doğunun köylerinde her şeydir… İnternetle işi olan, dilekçe yazdıracak olan sizi bulur. Hatta Okul Müdürünün ilçe’de tanıdıkları vardır.Yol,yordam bilir… Resmi işlerinde kendisinin yanında bulunması daima bir avantajdır!
İlk olarak size, bu köye gelmeden önce yaşadıklarımı anlatayım. Ben aslen Konyalıyım. Orada doğdum, büyüdüm, yaşadım…
İlk görev yerim Ağrı/Doğubayazıt! Ama orada yatılı İlköğretim Bölge Okulu’nda sözleşmeli idim. Bölge okulu olduğundan, ilçe merkezindeydi… Ama öğrencileri çoğunlukla köylerdendi. Azıcık aşina oldum orada köy çocuklarına. Ama köyde çalışmak gibi olmuyormuş, orası ayrı. Siz hiç öğretmeni ‘bekle’ dedi diye, 40 dakika kapı önünde bekleyen öğrenci gördünüz mü? Ben işte orada gördüm. Siz hiç ilkokul birinci sınıf öğrencisinin, kendi kendine 20 kişilik grubu ile birlikte duş aldığını gördünüz mü? Ya da altını ıslatan 7. sınıf öğrencisini? Ben gördüm! Neyse…
4 ay, nasıl işlediğini bile öğrenemediğiniz yatılı okul sisteminden ayrılıyorsunuz. MEB çalışanı Personel Genel Müdürünün, ‘Kadronuz çalıştığınız yere verilecek!’ açıklamasının altı boş çıkmış. Kadronuzu bir köy okuluna vermişler. Kim sitem etmez? Yeni bir düzen kurmuşsunuz… Az buçuk eşya, yeni yeni tanıyıp anlamakta olduğunuz kültür, arkadaşlarınız, kadrolu ev bulaşıkçısı esprileri, itfaiyeyi gördüğünüzde ‘birazdan su akacak’ söylentileri falan filan… Ama her şey boş! Gideceksin. Eh biz de gittik zaten. Yeni aldığımız eşyaların hepsini arkadaşlara hibe ederek. Davul fırın, masa,sandalye, çekyat ha birde… Battaniye, yorgan ve bir de yastık! Anahtarı verdik en kıdemli ev arkadaşına, çıktık yola.
Yolda üç araba değiştirdim. Yol alırken babamı düşündüm. O da öğretmen. O ilk Karadeniz’e, Ordu/Korgan’a atanmış. Ben Eğitim Fakültesine başladığımda, Korgan’daki anılarını anlattıydı! Onlar geldi aklıma.
Her gelen gibi bende, ilk önce il merkezine, Ardahan’a uğradım. Fazla kalmayacaktım. Fakat ters olan şey, öğretmen evinde, genelde yabancılar vardı… Eh öğretmen adam her gün 12 milyon nasıl versin? (Şimdi 18 YTL). Yediği, içtiği… Karın tokluğuna mı çalışacak? Merkeze atana herkes, orada bir hadi bilemedin 2 ay kalıp sonra birkaç arkadaş edinip ev kiralıyormuş. Zaten insanın kendi evi gibi de yoktur. Kendi kazandığınız parayla eve çıkıp yeni eşyalar almak farklı bir keyif verir.
İlin Milli Eğitim Binası eski biraz. Ama bakımlı. Neyse! Oradaki işlemler sonra ilçedeki işlemler! Ama ilçe merkezinde farklı bir sorunla karşılaştım. Zaten ilçede, az sayıdaki kiralık evden dolayı fazlaca dolmuş öğretmen evi, atama döneminde geciken kişilere artık oda veremez hale gelmiş. Önden bayanlar zaten. Gerçi bir ikisi yine dışarıda kalmış. Erkekler de başının çaresine bakar artık. Ben de bir otelde, Ardahan’dan gelmiş bir tapu kadastro memuru ve bir de özel sektörde çalışan inşaatçı ile birlikte kaldım. Yer problemi ile ilk orada karşılaştım. Daha sonra köy minibüsü aynı şeyi bana hatırlatacaktı. Allahtan lojmanda yer vardı. Benden sonra gelen okula taşındı.
Kışın ortasında her yer bembeyaz, etrafı pek seçemiyorsunuz. Ama bahar gelince, neyin nerede olduğunu iyice anlıyorsunuz… Gelirken sahip olduğum sitemi, karın beyazlığı temizledi. Zaten herkes kaderine razı olmalı. Lanetler yağdırmakta boş, fazla milliyetçi geçinip de ‘Burası da Vatan Toprağı!’ nutukları atmak ta. Üretebildiğin bir doğru, sisteme katabildiğin bir artı varsa aferin sana. Boş dersinde müdürün ricasına uyup bir tablo hazırladıysan ne mutlu sana…
Lojman yalnız inanılmaz aydınlık… Çünkü eski okuldan bozma. Her tarafı pencere. Karda ışığı tekrar - tekrar yansıtınca, biz numaralı gözlüğün yenisini alırken bari bir de ‘Güneşi kırma özelliği olsun’ dedik. Lojman yeni boyanmıştı. Pimapenler de yenilenmiş. Fakat sobalı. İnşallah bu yaz köye önce su gelecek, sonra bizim lojmanlara. Sonra da kalorifer çekecekler aynı lojmana. Sadece okul yeni olduğundan kaloriferli, 3 katlı ve 11 derslikli. Müdür odasını ve öğretmenler odasını da ekleyin. Suyunu ise önündeki kuyudan alıyor. Ama su bir yere kadar. Kaloriferdir, kullanma suyudur anca…Yeni kuyu açılması gerekiyormuş.Ama kimse ona yanaşmıyor.Köy yeri değil mi?Şimdilik sobaya devam.Her neyse…Suyu getirsinler de,gerisini boş verin!
Çobanköy’ün 500 m ilerisinde Molla Hasan Köyü var. Su var ama kışın donuyor. Zaten 3 derslikli birleştirilmiş sınıfın hocaları, suyu köylüden istiyorlar. Sıraya koymuşlar. Her hafta bir öğrenci getiriyor içme suyunu köydeki çeşmeden… Biz parayla bir köylü tuttuk. Her öğretmen kişi başı aylık bir ücreti veriyor. O adam da, 2 - 3 günde bir bize su getiriyor.
Bu su sorununu 1100 kişilik bu köy çözemedi gitti. Milli Eğitim sessiz… Şimdilik kuyu suyuna devam! Gittiği yere kadar…
İlk gelen herkes, su sorunu duyup ta üzülünce, üstüne kışın bir de giderlerin donduğunu duyunca, köydeki ilk banyosunu kuyu suyuyla okulun kalorifer nedeni ile gideri donmayan öğretmenler tuvaletinde alınca, hele birde suyun sobanın üzerindeki güğümde ısınmasını bekleyince, resmen ‘OHA!’ oluyorsunuz. Benden 1 yıl sonra gelen bir bayan elektrik kesintisi de bu olaylara eklenince ağlamıştı. Gerçi şimdi Göle Merkezde kalmaya çalışıyormuş. Geçici görev falan, filan… Bilmiyorum artık!
Birazda öğrencilerinden bahsedeyim… Suyun eksikliğine rağmen çok pis değiller merak etmeyin. Ama bazen bitleneni var. Onları da hakir görmeyin. Sonuçta kış da olsa, köyün çeşmesinden su alıyorlar. Hali vakti yerinde olanlar kuyu suyu kullanıyor. Kuyu açtıramayacak kadar fakir olanlar, köyün çeşmesine kadar yoruluyor.
Okuma - yazma bilmeyenler bizim için sorun.7. sınıfta adını yazamayan bir çocuğa varsa ‘dengeleyici kuvvetleri’ anlatabilen, ben onun önünde diz çökeceğim. Ama merak etmeyin azınlıktalar. Her sınıfta 2 -3 kişi. Ana sınıfı ayrı bir muamma. Ama bu sene okulumuza bilgisayar sınıfı açıldı. 11 tane bilgisayarı var. Derslere bizim matematikçi giriyor. Kim ne derse desin… Yine de doğuya yatırım yapılıyor.
Fakat siz ilk defa böyle bir taşra köyüne çalışmaya gidiyorsanız sakın ne kimseye sitem edin ne de uzun - uzun nutuklar atın… Her şeye hazırlıklı olun.Ve bir gün Allah’a sitem edecek olursanız,aşağıdaki yazdığım paragrafı hatırlayın:
Evli ve hamile olan sözleşmeli sınıf öğretmeni olarak Ardahan/Damal’da bir köyde tek başına göreve başlayan, göreve başlarken yanında bir bavulunu bir de babasını getiren, köyde lojman bulamayan ve geliş - gidiş de yapamayan, köy evinde kalan, ama köy evinin başka bir odasında muhtarın yanında olan, evin girişi beslenen hayvanlarla birlikte kullanan da var… Gerçi merak etmeyin. Şubatta eş durumundan gidecek. Yaşadığı bir buçuk yıl belki iyi ve yaşanması gereken bir hatıra, belki de unutulması gereken bir üzüntü kaynağı olacak.
Herkese buradan selam… Havalar sıcak. Memlekete gitmeden önce, şöyle bir uğramak lazım köyün yaylasına değil mi ya…
En kutsal sanatıyla yazıldı öğretmenim
Sade doğunun değil diyarımın ağında
Sallanan sefaletler kazıldı öğretmenim....
Herkese Doğu’nun köylerinin birinden merhaba! Bendeniz o köyde öğretmenim… Asker öğretmen! Branşım Fen ve Teknoloji… Bahsettiğim köy ise Ardahan’ın köylerinden Çobanköy.
Okuluyla, camisiyle, muhtarıyla, köylüsüyle, öğrencisiyle… Anlayacağınız her şeyiyle! Eh meslek öğretmenlikse, özellikle okulu ile…
Okul deyip geçmeyin… Büyük yerlerde, belki kimsenin yerini bile ezberlemediği ilköğretim okulları, köylerde, hele doğunun köylerinde her şeydir… İnternetle işi olan, dilekçe yazdıracak olan sizi bulur. Hatta Okul Müdürünün ilçe’de tanıdıkları vardır.Yol,yordam bilir… Resmi işlerinde kendisinin yanında bulunması daima bir avantajdır!
İlk olarak size, bu köye gelmeden önce yaşadıklarımı anlatayım. Ben aslen Konyalıyım. Orada doğdum, büyüdüm, yaşadım…
İlk görev yerim Ağrı/Doğubayazıt! Ama orada yatılı İlköğretim Bölge Okulu’nda sözleşmeli idim. Bölge okulu olduğundan, ilçe merkezindeydi… Ama öğrencileri çoğunlukla köylerdendi. Azıcık aşina oldum orada köy çocuklarına. Ama köyde çalışmak gibi olmuyormuş, orası ayrı. Siz hiç öğretmeni ‘bekle’ dedi diye, 40 dakika kapı önünde bekleyen öğrenci gördünüz mü? Ben işte orada gördüm. Siz hiç ilkokul birinci sınıf öğrencisinin, kendi kendine 20 kişilik grubu ile birlikte duş aldığını gördünüz mü? Ya da altını ıslatan 7. sınıf öğrencisini? Ben gördüm! Neyse…
4 ay, nasıl işlediğini bile öğrenemediğiniz yatılı okul sisteminden ayrılıyorsunuz. MEB çalışanı Personel Genel Müdürünün, ‘Kadronuz çalıştığınız yere verilecek!’ açıklamasının altı boş çıkmış. Kadronuzu bir köy okuluna vermişler. Kim sitem etmez? Yeni bir düzen kurmuşsunuz… Az buçuk eşya, yeni yeni tanıyıp anlamakta olduğunuz kültür, arkadaşlarınız, kadrolu ev bulaşıkçısı esprileri, itfaiyeyi gördüğünüzde ‘birazdan su akacak’ söylentileri falan filan… Ama her şey boş! Gideceksin. Eh biz de gittik zaten. Yeni aldığımız eşyaların hepsini arkadaşlara hibe ederek. Davul fırın, masa,sandalye, çekyat ha birde… Battaniye, yorgan ve bir de yastık! Anahtarı verdik en kıdemli ev arkadaşına, çıktık yola.
Yolda üç araba değiştirdim. Yol alırken babamı düşündüm. O da öğretmen. O ilk Karadeniz’e, Ordu/Korgan’a atanmış. Ben Eğitim Fakültesine başladığımda, Korgan’daki anılarını anlattıydı! Onlar geldi aklıma.
Her gelen gibi bende, ilk önce il merkezine, Ardahan’a uğradım. Fazla kalmayacaktım. Fakat ters olan şey, öğretmen evinde, genelde yabancılar vardı… Eh öğretmen adam her gün 12 milyon nasıl versin? (Şimdi 18 YTL). Yediği, içtiği… Karın tokluğuna mı çalışacak? Merkeze atana herkes, orada bir hadi bilemedin 2 ay kalıp sonra birkaç arkadaş edinip ev kiralıyormuş. Zaten insanın kendi evi gibi de yoktur. Kendi kazandığınız parayla eve çıkıp yeni eşyalar almak farklı bir keyif verir.
İlin Milli Eğitim Binası eski biraz. Ama bakımlı. Neyse! Oradaki işlemler sonra ilçedeki işlemler! Ama ilçe merkezinde farklı bir sorunla karşılaştım. Zaten ilçede, az sayıdaki kiralık evden dolayı fazlaca dolmuş öğretmen evi, atama döneminde geciken kişilere artık oda veremez hale gelmiş. Önden bayanlar zaten. Gerçi bir ikisi yine dışarıda kalmış. Erkekler de başının çaresine bakar artık. Ben de bir otelde, Ardahan’dan gelmiş bir tapu kadastro memuru ve bir de özel sektörde çalışan inşaatçı ile birlikte kaldım. Yer problemi ile ilk orada karşılaştım. Daha sonra köy minibüsü aynı şeyi bana hatırlatacaktı. Allahtan lojmanda yer vardı. Benden sonra gelen okula taşındı.
Kışın ortasında her yer bembeyaz, etrafı pek seçemiyorsunuz. Ama bahar gelince, neyin nerede olduğunu iyice anlıyorsunuz… Gelirken sahip olduğum sitemi, karın beyazlığı temizledi. Zaten herkes kaderine razı olmalı. Lanetler yağdırmakta boş, fazla milliyetçi geçinip de ‘Burası da Vatan Toprağı!’ nutukları atmak ta. Üretebildiğin bir doğru, sisteme katabildiğin bir artı varsa aferin sana. Boş dersinde müdürün ricasına uyup bir tablo hazırladıysan ne mutlu sana…
Lojman yalnız inanılmaz aydınlık… Çünkü eski okuldan bozma. Her tarafı pencere. Karda ışığı tekrar - tekrar yansıtınca, biz numaralı gözlüğün yenisini alırken bari bir de ‘Güneşi kırma özelliği olsun’ dedik. Lojman yeni boyanmıştı. Pimapenler de yenilenmiş. Fakat sobalı. İnşallah bu yaz köye önce su gelecek, sonra bizim lojmanlara. Sonra da kalorifer çekecekler aynı lojmana. Sadece okul yeni olduğundan kaloriferli, 3 katlı ve 11 derslikli. Müdür odasını ve öğretmenler odasını da ekleyin. Suyunu ise önündeki kuyudan alıyor. Ama su bir yere kadar. Kaloriferdir, kullanma suyudur anca…Yeni kuyu açılması gerekiyormuş.Ama kimse ona yanaşmıyor.Köy yeri değil mi?Şimdilik sobaya devam.Her neyse…Suyu getirsinler de,gerisini boş verin!
Çobanköy’ün 500 m ilerisinde Molla Hasan Köyü var. Su var ama kışın donuyor. Zaten 3 derslikli birleştirilmiş sınıfın hocaları, suyu köylüden istiyorlar. Sıraya koymuşlar. Her hafta bir öğrenci getiriyor içme suyunu köydeki çeşmeden… Biz parayla bir köylü tuttuk. Her öğretmen kişi başı aylık bir ücreti veriyor. O adam da, 2 - 3 günde bir bize su getiriyor.
Bu su sorununu 1100 kişilik bu köy çözemedi gitti. Milli Eğitim sessiz… Şimdilik kuyu suyuna devam! Gittiği yere kadar…
İlk gelen herkes, su sorunu duyup ta üzülünce, üstüne kışın bir de giderlerin donduğunu duyunca, köydeki ilk banyosunu kuyu suyuyla okulun kalorifer nedeni ile gideri donmayan öğretmenler tuvaletinde alınca, hele birde suyun sobanın üzerindeki güğümde ısınmasını bekleyince, resmen ‘OHA!’ oluyorsunuz. Benden 1 yıl sonra gelen bir bayan elektrik kesintisi de bu olaylara eklenince ağlamıştı. Gerçi şimdi Göle Merkezde kalmaya çalışıyormuş. Geçici görev falan, filan… Bilmiyorum artık!
Birazda öğrencilerinden bahsedeyim… Suyun eksikliğine rağmen çok pis değiller merak etmeyin. Ama bazen bitleneni var. Onları da hakir görmeyin. Sonuçta kış da olsa, köyün çeşmesinden su alıyorlar. Hali vakti yerinde olanlar kuyu suyu kullanıyor. Kuyu açtıramayacak kadar fakir olanlar, köyün çeşmesine kadar yoruluyor.
Okuma - yazma bilmeyenler bizim için sorun.7. sınıfta adını yazamayan bir çocuğa varsa ‘dengeleyici kuvvetleri’ anlatabilen, ben onun önünde diz çökeceğim. Ama merak etmeyin azınlıktalar. Her sınıfta 2 -3 kişi. Ana sınıfı ayrı bir muamma. Ama bu sene okulumuza bilgisayar sınıfı açıldı. 11 tane bilgisayarı var. Derslere bizim matematikçi giriyor. Kim ne derse desin… Yine de doğuya yatırım yapılıyor.
Fakat siz ilk defa böyle bir taşra köyüne çalışmaya gidiyorsanız sakın ne kimseye sitem edin ne de uzun - uzun nutuklar atın… Her şeye hazırlıklı olun.Ve bir gün Allah’a sitem edecek olursanız,aşağıdaki yazdığım paragrafı hatırlayın:
Evli ve hamile olan sözleşmeli sınıf öğretmeni olarak Ardahan/Damal’da bir köyde tek başına göreve başlayan, göreve başlarken yanında bir bavulunu bir de babasını getiren, köyde lojman bulamayan ve geliş - gidiş de yapamayan, köy evinde kalan, ama köy evinin başka bir odasında muhtarın yanında olan, evin girişi beslenen hayvanlarla birlikte kullanan da var… Gerçi merak etmeyin. Şubatta eş durumundan gidecek. Yaşadığı bir buçuk yıl belki iyi ve yaşanması gereken bir hatıra, belki de unutulması gereken bir üzüntü kaynağı olacak.
Herkese buradan selam… Havalar sıcak. Memlekete gitmeden önce, şöyle bir uğramak lazım köyün yaylasına değil mi ya…