Edebiyatın sınırları önceden belirlenmiş form ve kurallara göre tasarlanarak oluşturulan bir üretim mi yoksa baştan tasarlanamayan üretim sırasında bilinçaltı ve geçmiş tecrübelerin ışığında oluşturulan özgün bir yaratı mı olduğu Eski Yunan'da bu yana tartışma konusu olmaya devam etmektedir. Öyleyse edebi metnin üretimini sorgulayan iki ana görüş vardır [1]
İlk temsilcisi Aristoteles olup, ünlü düşünür Poetika adı çalışmasında tragedyayı enine boyuna incelerken kurguyu ön plana çıkararak sanatsal dışavurumu ikinci plana atmıştır.
MS. 1. yüzyılda Eski Romalı düşünür Longinus ait Peri Hypsous (Yücelik Üzerine) adlı çalışmasında bir yapıtın sanatsal değerinin içindeki coşku miktarı ile ölçülebileceğini iddia ederek kurgucu anlayışı reddetmiştir.
20. yüzyıl'dan itibaren her iki anlayışın ortaklaşa yansıtıldığı eserler üretimiştir. Sözgelimi James Joyce’un Ulysses adlı romanı hem kusursuz bir kurguya hem de dışavurumun en abartılı ve yoğun kullanıldığı devrimci bir çalışma olarak dikkat çekmektedir.
İlk temsilcisi Aristoteles olup, ünlü düşünür Poetika adı çalışmasında tragedyayı enine boyuna incelerken kurguyu ön plana çıkararak sanatsal dışavurumu ikinci plana atmıştır.
MS. 1. yüzyılda Eski Romalı düşünür Longinus ait Peri Hypsous (Yücelik Üzerine) adlı çalışmasında bir yapıtın sanatsal değerinin içindeki coşku miktarı ile ölçülebileceğini iddia ederek kurgucu anlayışı reddetmiştir.
20. yüzyıl'dan itibaren her iki anlayışın ortaklaşa yansıtıldığı eserler üretimiştir. Sözgelimi James Joyce’un Ulysses adlı romanı hem kusursuz bir kurguya hem de dışavurumun en abartılı ve yoğun kullanıldığı devrimci bir çalışma olarak dikkat çekmektedir.