Geçenlerde bir arkadaş, (arkadaş dediğime bakmayın. Benim arkadaşım filân da yok. Öylesine biri işte bu sözünü ettiğim kişi.. Yılmaz mı? Ha, bak o arkadaşım ama dostum değil. Yani, öyle her şeyimi anlatmam ona. Hoş, kimseye anlatmam ya zaten.) “böyle hindi gibi düşünüp duracağına gidip de artist olsana! Boyun posun yerinde, tipin de değme esas oğlanlara beş basar, e bir de gözlerini hafif kısarak yandan çarklı sırıttın mıydı iş biter. Senin hiç kafan çalışmıyor be oğlum!” demez mi! Hiç gülesim yoktu ya, vallahi kendimi tutamayıp bastım kahkahayı. Sanki artist olmak tipleymiş gibi... Öyle mi? Sahi mi? Değil mi? Her neyse... Güldüm geçtim önce ama sonradan aklıma öyle bir takıldı ki, hemen eve koşup nineme “kırıklığım var, biraz uzanayım” numarası çektim bir an önce odaya kaçabilmek için. “Sakın hastalanayım deme. Sen yirmidört saat yatsan ben ölürüm be oğlum” diyerek emirle karışık sızlandı. Onbeş dakika içinde iyileşeceğime söz vererek odama daldım. ( Burada da parantez açmak zorundayım. Odam filân deyince herkesin ayrı odası olan yayla gibi bir evde oturuyoruz sanmayın sakın. Tarlabaşı’nı bilir misiniz bilmem; binaların hemen hemen hepsi viranedir bu semtte. Ninemle ben, o viranelerin en kıdemlisinde; ahşap, üç katlı bir karikatür evin girişindeki içiçe geçmiş iki odasında yaşıyoruz. Girişteki odada ninem yatar, herkes oturur; yani hem yatak hem oturma odası. Oradan açılan diğer oda, sandık odasından daha küçük bir yer. Tek kişilik somya üstü şilte, yanında küçücük, eskiciden alınma sehpa, duvarda ayna; oda tıklım tıkış dolu anlayacağınız. Elbiselerim -hepi topu ne ki zaten; bir üstümdekiler, bir askıdakiler- kapının arkasında asılı.) Gömleğimi çıkartıp sırları dökülmüş aynanın karşısına geçtim, şöyle bir alıcı gözüyle baktım, bir güzel inceledim kendimi. Valla, o arkadaş haksız sayılmazdı hani; gerçekten de fena değildim. İyi beslenememiştim ama ağır kaldırmak, yük taşımak vücudumu bayağı geliştirmişti; iyi kas yapmıştım. Kendimi methetmek gibi olmasın, pazularım taş gibidir. Takdir edersiniz ki boyumun uzunluğu kemiklerimin iyi gelişmesinden değil, soya çekimden. Sevgili pederim (ne sağolsun diyebiliyorum, ne rahmet dileyebiliyorum; işe bak!) sırık gibiymiş. Annem, rahmetli “elektrik direğinde de boy var. Üstelik o işe yarıyor ama o baban yok mu o baban, beş para etmezdi! Allah bir boy vermiş, gerisini tutmuş koyvermiş!” derdi kocası aklına geldikçe; daha doğrusu cinleri tepesine çıktığında.
Ah anacığım, ah! Daha mezarını bile yaptıramadım; kahroluyorum!
Nerede kalmıştık? Aynanın kalan sırlı yerlerine denk getirmeye çalışarak o arkadaşın dediği gibi gözlerimi kısıp çarpık çarpık gülümsedim kendime. Ne yalan söyleyeyim, ben bile bayıldım karşımdakine. Artık siz düşünün, kızlar ne hâle gelirler! Zaten “yakışıklım” diye lâf atar, kıkırdaşıp dururlar etrafımda.
Aaaah! Ah! Artık onları bile gözüm görmüyor.
Ertesi gün, nasıl artist olunur diye araştırdım; bir ajansa gitmem gerekiyormuş. Yüzlercesinin içinden rastgele birini seçip çaldım kapıyı. Hem boy, hem yüz fotoğrafı istediler hem yandan, hem cepheden. Bir de kayıt parası. Bir hesapladım, o parayla ninemi on gün tıka basa doyururum. Dolayısıyla jönlüğü başka bahara erteledim. Para filân da yoktu ha, hani olsaydı dediydim.
Aman be teyzeciğim ya, ne olur karşımda yeme şu kurabiyeleri!
Kucağına dökülen kırıntıları yere serpince bütün kuşlar üşüşüverdiler teyzenin ayaklarının dibine. Afiyet olsun canlarım, yarasın. İyice doldurun kursağınızı, doyurun karnınızı. Darısı bana.
devami 4 de
Ah anacığım, ah! Daha mezarını bile yaptıramadım; kahroluyorum!
Nerede kalmıştık? Aynanın kalan sırlı yerlerine denk getirmeye çalışarak o arkadaşın dediği gibi gözlerimi kısıp çarpık çarpık gülümsedim kendime. Ne yalan söyleyeyim, ben bile bayıldım karşımdakine. Artık siz düşünün, kızlar ne hâle gelirler! Zaten “yakışıklım” diye lâf atar, kıkırdaşıp dururlar etrafımda.
Aaaah! Ah! Artık onları bile gözüm görmüyor.
Ertesi gün, nasıl artist olunur diye araştırdım; bir ajansa gitmem gerekiyormuş. Yüzlercesinin içinden rastgele birini seçip çaldım kapıyı. Hem boy, hem yüz fotoğrafı istediler hem yandan, hem cepheden. Bir de kayıt parası. Bir hesapladım, o parayla ninemi on gün tıka basa doyururum. Dolayısıyla jönlüğü başka bahara erteledim. Para filân da yoktu ha, hani olsaydı dediydim.
Aman be teyzeciğim ya, ne olur karşımda yeme şu kurabiyeleri!
Kucağına dökülen kırıntıları yere serpince bütün kuşlar üşüşüverdiler teyzenin ayaklarının dibine. Afiyet olsun canlarım, yarasın. İyice doldurun kursağınızı, doyurun karnınızı. Darısı bana.
devami 4 de