www.igdirlim.org


Join the forum, it's quick and easy

www.igdirlim.org
www.igdirlim.org
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
www.igdirlim.org
Arama
 
 

Sonuç :
 


Rechercher çıkıntı araştırma

En son konular
» KAR YAĞIYOR -
hayatin içinden sekizinci kisim I_icon_minitimeSalı Mayıs 14 2013, 18:08 tarafından tutku.

» YİNE SANA DAİR - NAZIM HİKMET
hayatin içinden sekizinci kisim I_icon_minitimeSalı Mayıs 14 2013, 17:54 tarafından tutku.

» firari bir sevda
hayatin içinden sekizinci kisim I_icon_minitimePaz Mart 10 2013, 00:43 tarafından tutku.

» sığdıramam kitaplara
hayatin içinden sekizinci kisim I_icon_minitimePaz Mart 10 2013, 00:36 tarafından tutku.

» Hâlâ ...
hayatin içinden sekizinci kisim I_icon_minitimePaz Mart 10 2013, 00:27 tarafından tutku.

» Mâna ...
hayatin içinden sekizinci kisim I_icon_minitimeCuma Ocak 11 2013, 23:54 tarafından tutku.

» Sus Özlemim
hayatin içinden sekizinci kisim I_icon_minitimeCuma Ocak 11 2013, 23:50 tarafından tutku.

» Rüya ...
hayatin içinden sekizinci kisim I_icon_minitimeÇarş. Ekim 24 2012, 09:01 tarafından tutku.

» Saat ...
hayatin içinden sekizinci kisim I_icon_minitimeÇarş. Ekim 24 2012, 08:46 tarafından tutku.

Sosyal yer imi
Sosyal yer imi reddit      

Sosyal bookmarking sitesinde Dostluğa dair herşey.. adresi saklayın ve paylaşın

Sosyal bookmarking sitesinde www.igdirlim.org adresi saklayın ve paylaşın


Bağlı değilsiniz. Bağlanın ya da kayıt olun

hayatin içinden sekizinci kisim

Aşağa gitmek  Mesaj [1 sayfadaki 1 sayfası]

1hayatin içinden sekizinci kisim Empty hayatin içinden sekizinci kisim Perş. Haz. 25 2009, 21:59

tutku

tutku

Şimdi neredeyim, biliyor musunuz? Yoo, söylemeyeceğim. Söylersem işin esprisi kaçar. Hem zaten hayatta da inanmazsınız. Ama şu kadarını açıklayabilirim; otobüsten indiğimden bu yana öyle şeyler yaşadım ki, kusura bakmayın, sizi yanımda taşıyamadım. Bir heyecan, bir hareket, bir .... Neyse, kısacası Hollywood filmlerini sollayacak bir ay geçti aradan. Neler mi oldu? Neler olmadı ki? Durun canım, anlatacağım. Öyle sıkboğaz etmeyin insanı!
Hadi, yerinize iyice yerleşin; anlatmaya başlıyorum

Otobüsten inebildiğimde kan ter içindeydim. Kolumdan asılan Yılmaz, “yürü, gidiyoruz” diyerek beni çekiştirmeye başladı. Yüzü kâğıt gibi bembeyaz olmuştu.
“N’oldu? Neyin var? Miden mi bulanıyor?” diye sordum endişeyle.
“Yok be!” dedi beni Akmerkez’e doğru çekiştirirken. “İşi bitirdim.”
“Ne işi?”
“Yuh!”
“Ne? Olamaz!Yoksa?”
Başını aşağı yukarı doğru öyle manidar salladı ki, o an şaşkınlıktan beton kesiliverdim. “Ne zaman, nerede, ne ara?”. Daha soracaktım ya, Yılmaz sıkı bir dirsekle soruları böğürtüyle kesmemi sağladı.
“ Sussana be oğlum! Kocakarı gibi car car car, çenen hiç durmuyor.”
Bir telâş, gözlerimle arandım ama ortada çanta manta göremedim.
“ E, hani, nerede?”
“Gömleğimin içinde.”
“Koca çantayı nasıl sığdırdın lan gömleğinin içine?”
“Koca değil ki. Şu bele takılanlardan. Küçücük bir şey.”
“Vallahi inanamıyorum sana.”
Cevap vermeden beni yine sürüklemeye başladı.
“Nereye gidiyoruz?”
“Helâya.”
Yine durdum. “Korkudan çişin geldi, değil mi?” dedim gülerek. “Altına yapacaktın.”
“Gül, gül” dedi sinirle, “sen fordçuluk yaparken ben geleceğimi uçurumdan atıyordum. Ben de senin yerinde olsam, gülerim tabii.”
“Ne fordçuluğu be! Ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu senin? Terbiyesiz herif! Oh, tabii, şaşmamak lâzım; kişi kendini nasıl bilirse, karşısındakini de öyle sanırmış.”
Cinlerim tepeme çıkmıştı. Silkinip kolumu ondan kurtardım. “Helâya gittiğinde benim payıma düşenin üstüne bir sifon çekiver. Ben gelmiyorum.”
“Saçmalama be! Şu halimize bak, minibüsçülere döndük; dura yürüye dura yürüye iki adım yolu gidemedik.”
“Şeytan azapta gerek, oğlum. Yap altına.”
Böyle itişe kakışa Akmerkez’in tuvaletine girdik. “Bak bakalım” dedi, yan yana iki boş tuvalet var mı?”
“Niye? Bir tanesi yetmeyecek mi?”
“Ulan, ne zevzeksin! Birine ben gireceğim, ötekine sen. İşini yaparken aşağıya bak. Alttan uzatacağım.”
“Neyi?”
“La havle” çekerek kapılardan birini açıp beni içeri itti. “Kapıyı kilitle!”
İhtiyacım yoktu ya, hazır gelmişken boş durmayayım dedim. İcraatın tam orta yerinde, birden beliriveren siyah bir şey ayaklarıma atlamaz mı! Boş bulunup sıçramışım. E, haliyle etraf biraz ıslandı. Eğilip beni bu hâle getiren nesneye baktım, ölü sıçan gibi ayaklarımın dibinde yatan çantayı gördüm. O sırada “aldın mı?” diye fısıldadı Yılmaz.
“ Hııı” diye yanıtladım aynı tonda fısıldayarak.
“İyi. Senin payın, içinde. Aldıktan sonra çantayı tuvalet kağıdıyla iyice silip çöp kutusuna at.”
“Tamam.”
“Ben çıkıyorum. İşin bitince yukarıya, kafeye gel.”
“Tamam.”
Kirlettiğim yerleri silip klozetin kapağını kapattım. Üstüne bir güzel yerleştikten sonra çantayı açtım. İçinde cüzdan, anahtar, bir paket Winston light, bir de mavi çakmak vardı. Cüzdanı alıp açtım, paraları saydım. Arkadaşım, hakkım olarak bana ellibeş milyon uygun görmüştü. Ne yani, çantanın sahibinin topu topu yüzonmilyonu mu varmış? Bu kadarcık para için mi suç işledik yani? Ama ne bekliyorduk ki? Otobüse binen insanda para mı olur? Hırsımdan bastım gamatayı Yılmaz’a. Salak herif! Madem bir halt edeceksin, tumturaklı tarafından et de değsin bari!... Hem.... hem Allah biliyor ya, cüzdanda bulduğu parayı fifti fifti kırıştırdığına da hiç mi hiç inanmıyorum. Kalıbımı basarım ki, çoğunu o aldı; günahı vebali boynuna.
“Amaaan! Taş atıp da kolum mu yoruldu sanki? Buna da şükür” diyerek paraları tek tek katlayıp cebime iyice yerleştirdim. Cüzdanın arka tarafını açtım; önce bir bankanın kredi kartını buldum, iki parmağımla kenarlarından tutup pantolonuma sildim, yerine yerleştirdim. Sonra telefon numaraları yazılı küçük kâğıtlar, üçgen katlanıp cüzdanın gözlerinden birinin dibine sıkıştırılmış naylona sarılı bir şey buldum. O üçgen şey, muskaya benziyordu. Annem de ben küçükken omzuma iğnelerdi buna benzer bir şey; “seni kötülüklerden, kazadan, belâdan koruyacak bu, sakın çıkarma” diye de sıkı sıkı tembihlerdi.
“Hiii! Şimdi bu çantanın sahibi korunamayacak mı kötülüklerden? Peki, neden Yılmaz’ın şerrinden korumadı? Dur bakayım, kimliği de burada! Ay, ay, aaay! Ne de güzel kızmış! Dur, belki de gençlik resmidir. Doğum tarihi neymiş? 1981. Pek de gençmiş. Hay Allah! Üzüldüm bak şimdi. Adı neymiş? Betül. Ankara doğumlu. Vay, ana kütüğümden hemşom!”.
Kimliği de iyice silip yerine koydum. Artık cüzdanla işim kalmamıştı. Çantaya koyarken bir baktım, fermuarlı bir cep. Durur muyum, tabii hemen açtım. İçinde dörde katlanmış bir kâğıt vardı. Muhtardan o gün alınmış bir ikâmetgah senediydi bu. Şişli’de oturuyormuş. Kâğıdı yerine koyarken bir şey parıldadı, baktım; o ne! Gözlerime inanamadım.. Heyecandan elim ayağıma dolanarak hemen fermuarı çekip kapattım. Çantayı da sıkıca kapattıktan sonra tuvalet kâğıdıyla iyice sildim. Sonra ruloyu açıp etrafında döndüre döndüre çantayı sardım; hani, çile yünü yumak yapar gibi. Çöp kutusunun kapağını açıp çantayı özenle içine yerleştirdim. Ruloda kalan kâğıtları da kopartıp kopartıp buruşturarak üstüne attım. Artık Sharlok Holmes bile orada çanta olduğunu anlayamazdı. Sifonu çekip dışarı çıktım. Ellerimi yıkarken kapıları sayıyordum. Benim çıktığım soldan üçüncüydü.

Sayfa başına dön  Mesaj [1 sayfadaki 1 sayfası]

Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz