www.igdirlim.org


Join the forum, it's quick and easy

www.igdirlim.org
www.igdirlim.org
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
www.igdirlim.org
Arama
 
 

Sonuç :
 


Rechercher çıkıntı araştırma

En son konular
» KAR YAĞIYOR -
hayatin içinden onikinci kisim I_icon_minitimeSalı Mayıs 14 2013, 18:08 tarafından tutku.

» YİNE SANA DAİR - NAZIM HİKMET
hayatin içinden onikinci kisim I_icon_minitimeSalı Mayıs 14 2013, 17:54 tarafından tutku.

» firari bir sevda
hayatin içinden onikinci kisim I_icon_minitimePaz Mart 10 2013, 00:43 tarafından tutku.

» sığdıramam kitaplara
hayatin içinden onikinci kisim I_icon_minitimePaz Mart 10 2013, 00:36 tarafından tutku.

» Hâlâ ...
hayatin içinden onikinci kisim I_icon_minitimePaz Mart 10 2013, 00:27 tarafından tutku.

» Mâna ...
hayatin içinden onikinci kisim I_icon_minitimeCuma Ocak 11 2013, 23:54 tarafından tutku.

» Sus Özlemim
hayatin içinden onikinci kisim I_icon_minitimeCuma Ocak 11 2013, 23:50 tarafından tutku.

» Rüya ...
hayatin içinden onikinci kisim I_icon_minitimeÇarş. Ekim 24 2012, 09:01 tarafından tutku.

» Saat ...
hayatin içinden onikinci kisim I_icon_minitimeÇarş. Ekim 24 2012, 08:46 tarafından tutku.

Sosyal yer imi
Sosyal yer imi reddit      

Sosyal bookmarking sitesinde Dostluğa dair herşey.. adresi saklayın ve paylaşın

Sosyal bookmarking sitesinde www.igdirlim.org adresi saklayın ve paylaşın


Bağlı değilsiniz. Bağlanın ya da kayıt olun

hayatin içinden onikinci kisim

Aşağa gitmek  Mesaj [1 sayfadaki 1 sayfası]

1hayatin içinden onikinci kisim Empty hayatin içinden onikinci kisim Perş. Haz. 25 2009, 22:02

tutku

tutku

Anneee! Yakışıklı, aslan oğlun ne herze yedi, biliyor musun sen? Ah, ben ne biçim bir yaratığım! Anneme verdiğim sözden bir ekmek içi döner uğruna nasıl da döndüm! Yazıklar olsun bana! Tuuu bana! Cümle âlem gelsin tükürsün yüzüme! Boynuma, kocaman harflerle “hırsız” yazılı bir yafta asıp caddelerde sürüklesinler beni! Ben..... ben ne aşağılık bir herifim! Yoo, bu utançla ve de bu ümitsiz aşkla yaşanmaz abi! Annem gibi geri dönmeyeceğim; atacağım kendimi sulara! Ömür boyu bu azapla yaşanmaz; öleyim bitsin!
“Sen de nineni bir güzel doyuruver”.
Ninem? Ninem! Olamaz! Ölmenin hiç sırası değil şimdi! Ufacık tefeciğim açlıktan bayılmıştır! Amaaan, kimbilir ne biçim fırça atacak şimdi! Çabuk! Koş, koş! Bir an önce eve varmaya bak oğlum; giderken muhallebi, keşkül, ne olursa; tatlı bir şey almayı da sakın unutma! Panik! Panik!
Ah Betül, iyi ki seni çarpmışız yoksa neyle alırdım nevaleleri?
Bu arada, ölme özgürlüğümün bile olmadığına dikkatinizi çekerim. Bu nasıl yaşamak?


* * *

Ertesi, daha ertesi, daha ertesinin de ertesi günler yar görme nöbetlerime devam ettim. Günün değişik saatlerinde evin önünden geçtim, üçüncü katın pencerelerinden gözümü ayırmadım, kulağımı dayayıp kapılar dinledim. Evlerde, evet, iki dairede de inler cinler top oynuyorlardı. Anahtar cebimdeydi.... Pekala kendi evimmiş gibi anahtarla şıngır mıngır kapıyı açıp içeri girebilirdim ama yakışmazdı bana. Hem Betül’süz evi ne yapayım?
Günlerce geceydi pencereler. İçim içimi yiyor, kafamda neler neler kuruyordum. Yoksa sözlüsüyle tatile filan mı çıkmıştı? Peki, Betül o herifle fing atıyor, misafir çarşafı gibi yatağa seriliveriyorsa ötekilere ne oluyordu ki? Onlar niye yoklardı? Birden gözlerimden ateşler fışkırdı, beynim bin parçaya bölündü; acı gerçek bir anda tüm çıplaklığıyla gözlerimin önüne gelivermişti; Betül evleniyordu ve komşusu da başka şehirde yapılan bu düğüne davetliydi. Onun için hepsi birden sırra kadem basmışlardı. Evet, işte gerçek buydu...
Yooo, olamaaaaz! Hani onları ayıracaktım? Hani ona kendimi sevdirecektim? Geç kalmıştım, çoook geç kalmıştım. Atı alan Üsküdar’ı geçmişti. Şey, yani adam Betül’ü kapmış ve nikahı basmıştı demek istedim. Peki, ben Betül’süz ne yapacaktım? Nasıl yaşayacaktım? Her şeyden önce aklımı başıma almam, kendimi derhal toparlamam gerekiyordu. Aşkta ve savaşta her şey mübahtı ve ben aşk savaşı veriyordum.
Günlerce, gecelerce arpacık kumruları gibi düşünüp durdum. Yine bir gece, saat iki- üç sularıydı, önüme Betül’ün malları sıralamış, yatakta bağdaş kurup çaresizlik içinde ileri geri sallanıp dururken öyle bir çığlık koptu ki, sanırsınız kadının etinden et kopartılıyor.
“Yetişin komşular, yetişiiiin! İmdaaaat!”
“Gece yarısı dana gibi böğürüp durma be! Bıktım senden, bıktım! Sana karı demeye bin şahit lazım ulan! Ne yemek pişirirsin, ne sökük dikersin, ne temizlik yaparsın! Ne biçim kadınsın sen ha, ne biçim kadınsın? Hadi bir bok yaptığın yok bari yatakta karılığını bil! Frijit karı!”
“Tüüüü! Nankör herif! Bu çocuklar lahanadan mı çıktı, köpek! Tepemde tepindiğin geceleri ne çabuk unuttun! Vermiyorum ulan, vermiyorum işte! Var mı bir diyeceğin?”
“Var! Seni boşuyorum.”
“Ha ha haaaay! Güleyim de boşa gitmesin bari! Yeni kanunlardan haberin yok herhalde, cahil herif! Angut!”
“Yarın davayı açayım da sen o zaman gör kanunu!”
“Cebinde dava açacak kadar para var da ne demeye eve elin boş, götün yaş geliyorsun, ha? Evde dişin kovuğunu dolduracak kadar bile bir şey olmadığını bilmiyor musun?”
Karı koca bağırtılarına çocukların ağlaması da karışınca kafam büsbütün davul gibi oldu, kalkıp pencereyi kapattım. Karı koca işine karışılmazmış, anam öyle öğretmişti; ben de karışmadım. Üzülmüştüm, üç çocukları vardı. Allah korusun, sahiden de boşanırlarsa o çocukların hali ne olacaktı? “Aman be oğlum, sen kendi derdine yan. Asıl sen Betül’le kocasını ne yapacaksın?” diye düşünürken bir çığlık da ben koyverdim. Boşatacaktım! Evet, boşanacaklardı!
Canım komşularım! İlham kaynaklarım!

Ertesi gün nöbete gidemedim. Aslında bir fırsat yaratıp kaçabilir, hiç değilse pencerelere bir göz atabilirdim ya, ‘bunlar üç beş günde balayından dönmezler; Betül’ü göremeyecek olduktan sonra ne diye gideyim’ diye düşünüp oturdum oturduğum yerde.
Oturdum dediğime bakmayın, söz gelişi öyle dedim; gerçek bambaşka. Allah inandırsın, bütün gün kıçım yer görmedi; sabahtan akşama kadar koşturdum durdum, canım çıktı. Neden mi? Ah, haberiniz yok değil mi? Tabii ya, nereden olsun? Hadi beni tebrik edin. Öyle kuru kuru el sıkmayla olmaz. İki yanağımdan şöyle okkalı tarafından öpmeniz gerek. Mmm, bir sağ yanaktan, bir de soldan. Evet, işte böyle. Teşekkürler, teşekkürler. Sağolun, çok sağolun. Ay, öyle sevinçliyim ki!
Ne oldu, biliyor musunuz? Betül’ü çıkıntı kocasından ayırmaya karar verdiğim gece, gözüme bir türlü uyku girmedi; ezana kadar gaddar planlar yaptım durdum. Saat altıya doğru içim geçmiş.
Rüyamda, rüya gibi bir yerdeyim; bir yanım deniz, derya, öte yanım park, bahçe, çayır, çimen. Çimenlikte tek katlı, şirin mi şirin evler dizili. Bir bakıyorum, herifin biri Betül’ü kucaklamış, evlerden birine götürüyor. Betül, telli duvaklı. İçeri giriyorlar, adam bir tekmeyle kapıyı kapatıyor. Kalbim deli gibi çarparak oraya doğru yürüyorum. Yaklaşınca görünmemek için bir ağacın arkasına saklanıyorum. Adam, ayı gibi bir şey. Beni farkederse hakkımda hiç iyi olmayacağını düşünüyorum. Rüyada da olsa, dayak yemek istemiyorum haklı olarak.
Neyse, gizlenerek ve yerlerde sürünerek eve varıyor, pencerenin altında çömeliyorum. Sonra yavaş yavaş yükselerek içeri bakıyorum; adamın arkası bana dönük. Betül’ün duvağını çıkartıyor, eli kırılasıca. Betül de hayatında pek memnun ha; pişmiş kelle gibi sırıtıp duruyor Allah’ın öküzüne! Sonra ne oluyorsa oluyor, öküz odadan çıkıyor. Ben de, fırsat bu fırsat diyerek parmağımın ucuyla cama vuruyorum. Betül duymuyor herhalde ki, aynada kendisini seyrederek saçlarını düzeltmeye devam ediyor. Camı tekrar tıklatıyorum, Betül’de tık yok. Tam bir daha ama bu sefer hızlı vurmak üzereyken kapı açılıyor ve sevgilimin kocası olacak hırt odaya giriyor. Öyle bir panikliyorum ki, elim havada kalakalıyorum. İşte o sırada adam pencereye bakıyor ve gözgöze geliyoruz.
Bir uyandım ki, maraton koşmuş yetmişlik gibiyim; öldüm öleceğim ha; yarım Yasin yetişmiyor. Kulağımda cam tıklamaları. Rüyanın öyle etkisindeyim ki, içindeki sesleri bile hâlâ duyabiliyorum.
“Selim abi! Selim abi!”
Bu ses de nereden çıktı? Rüyada yoktu ki!
“Selim abi be! Uyansana!”
Perdeyi açıp bakıyorum. Mahallenin tıfıllarından Ali. ‘Oh be!’ dercesine bir hareketten sonra pencereyi açmamı işaret ediyor; açıyorum.
“Amma da ağır uykun varmış. Bir saattir cama vuruyorum.” diyor sabırsızca.
İnanmıyorum! Rüyamdaki tıklama seslerini bu velet mi çıkartıyormuş? Öyle bozuluyorum ki!
“Ne var lan? Ne istiyorsun? Kapıyı çalsana! Ne demeye, karga bokunu yemeden gelip tak tak tak camı vurup duruyorsun?”
Çocuk, gülüyor. Şimdi çakacağım ağzının ortasına ha!
“Üstünü giy de gel” diyor, “çok önemli.”
“Başka? Hadi, ne kusacaksan kus da, biz de uykumuza kaldığımız yerden takılmaya devam edelim.”
“Ama olmaz ki!”
Ben pencereyi kapatmaya yeltenirken atılıyor.
“Dur, kapatma Selim abi! Ablam öldürür beni vallahi!”
Ablam mı? Bunun ablası da mı varmış?
“Ablan çatlak mı? Ne istiyor benden, hem de sabahın köründe?”
“Bir şey istediği yok be abi... Sadece birazcık vurulmuş sana, o kadar.”
Bak sen şu işe!
“Bana ne lan! Yürü git, almayayım ayağımın altına şimdi!”
“Ya, bir dur Selim abi! Ablam iş bulmuş sana.”
A, işte şimdi akan sular durur. İş bu, iş!
“Kim senin ablan, oğlum? Bir adı, sanı yok mu?”
“Filiz. Hani, manikürcü.”
Filiz ya, Filiz! Daracık kot pantolon giyen, afili kız. Demek manikürcüymüş yelloz. Demek ondan saçları hep havalıymış; şimdi anlaşıldı.
Ana! Yoksa Betül de mi kuaförde çalışıyor!
“Ablamın çalıştığı dükkanın oradaki markete eleman alınacakmış. Senin de iş aradığını duymuşmuş. Gidip bir konuşsun, dedi. Hem o zaman sık sık görebilirmiş seni, öyle dedi.”
“Hadi ya, demek öyle dedi. Neredeymiş bakalım bu market?”.

Sayfa başına dön  Mesaj [1 sayfadaki 1 sayfası]

Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz